top of page

DÜNYA ÇOCUK GÜNÜ

SEVGİNİN ŞİŞMANLATTIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?

     Literatürdeki vakalardan birinde, bir annenin bebeğine çok iyi  baktığı, yemek saatini, uyku saatini asla geciktirmediği, onu hep koruduğu, yanından hiç ayrılmadığı ancak çocuğun bakımsızlık nedeniyle hastanelik olduğu yazıyordu. Bu nasıl mı oluyor? Çünkü anne, bebeğine dokunmuyor, başını okşamıyor ve kucağına almıyor. Durum anlaşıldığında bebeğe ihtiyacı olan fiziksel sevgi veriliyor ve bebek aynı besin miktarını alarak kilosu artıyor, çünkü artık beyin, fiziksel sevgi sayesinde bebeğe büyümesi için ihtiyaç duyduğu hormonları salgılayabiliyor. Yani yanlış okumadınız, sevgi şişmanlatıyor!

     Her yıl ekim ayının ilk pazartesi günü kutlanan Dünya Çocuk Günü, eğitim, sağlık, barınma, sosyal gelişim gibi birçok alanda çocukların hayat kalitelerini artırabilmek amacı ile bir araya gelen ülkelerin ortak kararı ile ilan edilerek dünya çapında kutlanmaya başlamıştır. Birçok ülkenin edindiği bu ortak amacın gerçekleştirilmesi gereken ilk sosyal çevre ise ailedir. Sosyal bir varlık olan insan bir toplum içinde doğar, büyür ve ölür. Bu nedenle çocuklara yapılacak en büyük iyilik onlara öncelikle ‘sağlıklı’ bir çevrede büyüme imkanı sunabilmektir, çünkü sağlıklı bir birey olabilmenin yolu ‘sağlıklı’ bir çevrede büyümekten geçer. ‘Sağlıklı’ çevre, sevgi içeren çevredir.

    Bir hatıra deposu olan beyin, doğduğumuz andan itibaren nasıl yetiştirildiğimize, bir bebek olarak ihtiyaç duyduğumuz sevgi, şefkat kadar aldığımız bakıma bağlı olarak birtakım şablonlar geliştirir. Bu şablonlar gelecekte bizi biz yapacak olan şifrelerdir. Bu yüzden anılarımız depolanırken bizlere bakan kişilerin kimliğimize olan katkısı çok büyüktür. Bakıma muhtaç olan bebeklerin gelecekte sağlıklı iletişim kurabilen bireyler olabilmeleri için öncelikle onların bakımını üstlenen yetişkinlerin bebeklerin ihtiyaçlarını özenle gidermeleri gerekmektedir. Şefkatle ilgilenilen, beslenme, barınma, güven gibi fiziksel ve duygusal ihtiyaçların özenle giderilmesiyle birlikte bebekler bu ihtiyaçlarının insanlar tarafından giderildiğini deneyimleyerek aynı şekilde diğer insanlarla olumlu ve güvenli ilişkilerin kurulabileceğini öğrenir. Bundan sonra onlar için insan demek sevgi ve güven demek olur. İşte bu şanslı bebekler geleceğin iyi insanlarıdır. 

   Günümüzde ne yazık ki giderek artan cinsel istismar ve şiddet olayları ciddi stres bozukluklarına yol açmaktadır. Travmatik bir olayın ardından odaklanma güçlükleri, abartılı irkilme tepkisi, saldırgan davranışlar, kendine zarar verme davranışları, öfke patlamaları ve uyku bozuklukları meydana gelmektedir. Özellikle bir istismar veya şiddete maruz kalan çocuklarda en ufak bir tartışmada karşısındakine saldırma ve kavga etme görülmektedir. Patlamaya hazır bir bomba haline gelen beynin stres sistemi bundan böyle yalnızca tehdit içeren durumlara karşı aşırı hassasiyet göstererek olası bir tehdide karşı hazır bulunacak ancak ders dinleme, oyun kurma gibi olumlu davranışlar tehditkar algılanmadığından stres sisteminin ilgi alanına girmeyecektir. Bu noktada ‘hayatın acımasız, insanların güvenilmez ve kötü oldukları’ düşüncesi bahsedilen travmatik olayların yaşanmış olması sebebiyle çoktan beynimize kodlanmış ve bizi ele geçirmiştir.

        Bir bebeği sürekli yalnızlığa terk etmek, korktuğunda ona sarılmamak, onu doyururken ona dokunmamak aslında travma potansiyelli davranışlardır. Aşırı tehdit ve travmaya maruz kalan bebekler ve çocuklar dünyayla baş edebilmek amacıyla kendilerince bir savunma mekanizması geliştirmek ister ve tehdit içermeyen en ufak durumlarda dahi aşırı tepki verirler. Travmatik süreçlere maruz kalan bu kişiler gelecekte büyük ihtimalle çeşitli ruhsal bozukluklar göstermeye adaydır. Çözüm ise, sevgide. 

        Sevginin bütün dünyayı kucaklaması için, Dünya Çocuk Günü kutlu olsun!


Betül KOÇARSLAN

Uzm. Nöropsikolog

TÃœZDEV

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page